Kan ve gül, gül ve diken, sevmek ve sevilmemek, aşk ve nefret... Tüm bunların hepsi içinde mi bu insan kimyası denilen oluşumun ya da hepsi birer uydurma mı boşluktan, yapacak bir iş bulamamaktan?... Şayet uydurma ise nasıl bir tür uydurma... Uydurmalar saçma sapan işler değil midir? Fakat bunlar uydurma olamazlar yoksa nasıl bu kadar bizleri uğraştırma konusunda birinci sırayı kaptırmazlar? Demek ki gerçekten var olan olgular bütün bu duygu karmaşalarının hepsi...Düşününce tüm bunların nereden geldiğiyle ilgili hala doğru dürüst bir fikrimiz olasa da yaşıyoruz işte tüm bu olgular, duygu karmaşalarını...
Bir insanın severken nefret etmesi, hoşlanmazken iyi bir şekilde anlaşabilmesi, aşık olurken ruhsuzlaşabilmesi hala anlaşılamayan bir durum olsa da hepsini bir anda dahi hissedebiliyor işte..
Tüm bunların hepsi birden yaşanırken, tüm bu olguların içinde en çok merak uyandıran his ise aşk...
Bir insanın başka bir insana ilk görüşte birden sempati besleyebilmesi, devamlı onu düşünmesi, uyurken, oturuken, yemek yerken, duş alırken, ağlarken, gülerken, konuşurken, nefes alıp verirken onu hissetmesi, o aklına her geldiğinde midene krampların girmesi, kalp atışlarının hızlanması, nefes alıp vermelerinin hızlanması ve derinleşmesi hatta kusması normal mi? Bunların hepsinin normalde birer hastalık belirtisi değil mi? Nasıl oluyor da aşk tüm bunlara rağmen bu dünyadaki, yaşarken ki en güzel şey?
Aşk güzel bir şey... Tek başına sadece bir varlıkken, bir bütün olarak değer kazanmak güzel bir şey... Karşındaki tarafından önemli hissedilmek, önemsenmek güzel bir şey... Bir bütün olmak, birleşmek, düştünde elinden tutulmak, kaldırılmak güzel bir şey... Onsuz hayatın anlamsız olduğunu düşünmek, onsuz yaşayamamayı hissetmek güzel bir şey... Her daim özlemek, özlediğini hissetmek, özlenilmek güzel bir şey..
Aşk güzel bir şey...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder